Sonbaharın soğuk rüzgarları, gecenin karanlığında ıslık çalarak okulun etrafında dönüyordu. Nafi Güral Fen Lisesi'nin koridorları, etüt saatleri bitmesine rağmen hala fısıltılarla doluydu. Kimi son bir kez defterlerini karıştırıyor, kimi ise yarınki sınavın stresiyle volta atıyordu. Ancak, etüt salonunun derinliklerinden yükselen sessizlik, bu alışıldık hareketliliğe gölge düşürüyordu.
Adli Tıp Uzmanı Esra, titreyen elleriyle çantasından lateks eldivenlerini çıkardı. Üzerindeki beyaz önlüğü, etüt salonunun loş ışığında hayalet gibi parlıyordu. Genç kızın cansız bedeni, bir masanın üzerine yığılmış bir şekilde duruyordu. Ayşe Yılmaz, okulun en parlak öğrencilerinden biriydi. Henüz 17 yaşındaydı, hayatının baharındaydı. Ama şimdi, solgun yüzünde donmuş bir ifadeyle, zamansız bir ölüme yenik düşmüştü.
Esra, dikkatle etrafı süzdü. Etüt salonu, dağınık kitaplar, karalanmış kağıtlar ve yarım bırakılmış denklemlerle doluydu. Sanki zaman aniden durmuş, tüm o öğrenme arzusu ve gelecek hayalleri bir anda sönmüştü. Esra'nın bakışları, Ayşe'nin önündeki masanın üzerinde duran açık deftere ve defterin üzerine bırakılmış kurşun kaleme takıldı. Kalemin, sanki son bir not yazılmış ve aceleyle oraya bırakılmış gibi bir hali vardı. Deftere yapıştırılmış bir şekilde duran katlı kağıdı usulca bulunduğu yerden kaldırdı. Not kağıdının üzerinde ve defterde parmak izi bırakmamak için titizlikle kılıf olarak kullandığı beyaz mendille kalemi eline aldı. Kalemi evirip çevirip iyice inceledi ve tekrar aldığı yere bıraktı.
Yavaşça eğilip not kağıdını eline aldı. Kağıdı açtı ve okumaya başladı. Üzerinde sadece "Artık dayanmıyorum, özür dilerim" yazıyordu. Kısa ve net.
Esra'nın gözü, masanın üzerindeki devrilmiş termosa takıldı. Termos, Ayşe'nin hemen yanındaydı ve kapağı açıktı. İçinde ne olduğuna baktı, az miktar sıvı kalmıştı. Sıvıdan belli belirsiz, garip bir koku geliyordu. Bu kokuyu daha önce nerede aldığını hatırlamaya çalıştı. Esra, dikkatle termostan bir örnek aldı ve delil torbasına koydu.
Ayşe'nin sırt çantası, hemen yanı başında, yere düşmüş bir şekilde duruyordu. Çantanın ağzı açıktı ve içindekiler etrafa saçılmıştı. Esra, dağılmış eşyaların arasında, bir kimya kitabı gördü. Kitabı eline aldı ve sayfalarını karıştırdı. Kitabın arasında, küçük bir kağıt parçası buldu. Üzerinde bir formül yazılıydı.
Esra, Ayşe'nin solgun yüzüne bir kez daha baktı. Dudaklarının kenarında hafif bir kuruluk vardı, sanki bir şey içmiş gibi. Genç kızın gözleri yarı açıktı ve bakışları boşluğa dalmıştı.
Esra, notu tekrar katladı ve delil torbasına yerleştirdi. Etüt salonunun sessizliği, şimdi daha da boğucu geliyordu.
***
[[devam et |Detaylar]]
(if:$degistirildi is not true)
[
(set: $intihar to false)
(set: $termos to false)
(set: $etraf to false)
(set: $formul to false)
(set: $canta to false)
(set: $sorusturma to false)
(set: $laboratuvar to false)
(set: $gunluk to false)
(set: $telefon to false)
(set: $sorgulama to false)
][[İntihar Notunu İncele |İntihar Notu]]
[[Termosu İncele |Termos]]
[[Etrafı Detaylı İncele |Etraf]]
[[Kimya Kitabını ve Formülü İncele |Formül]]
[[Ayşe'nin Çantasını İncele |Çanta]]
(if:$intihar is true and $termos is true and $canta is true and $formul is true and $etraf is true)[
[[Laboratuvar Sonuçları]]
[[Günlüğün İçeriği]]
[[Telefon İncelemesi]]]
(if:$laboratuvar is true and $gunluk is true and $telefon is true)[
[[Babanın Sorgusu]]
[[Denizi'in Sorgusu]]
[[Selin'in Sorgusu]]
[[Etüt Sorumlusu Sorgusu]]]
[[geri dön |Son Etüt]]
(set: $degistirildi to true)Esra, parmaklarında hissettiği hafif ürpertiyle, Ayşe'nin önündeki masada duran katlı kağıda uzandı. Sanki kağıdın kendisi bile, taşıdığı ağır yükün farkındaymış gibi soğuk ve cansızdı. Titizlikle, daha önce kılıf olarak kullandığı beyaz mendili parmaklarına sararak önce not kağıdını, ardından da sivri ucu sol köşeye bakar şekilde hemen yanına bırakılmış kurşun kalemi, delil torbalarına yerleştirdi.
Masadan uzaklaşıp, etüt salonunun loş bir köşesine, pencerenin hemen yanına geçti. Dışarıda, sonbahar rüzgarı ağaçların yapraklarını hırçın bir dansa kaldırmış, adeta bu trajik gecenin yasını tutuyordu. Esra, kağıdı açarken, keskin zekasını gölgeleyen bir duygu selinin de bilincini ele geçirdiğini hissetti. Bu sadece bir veda notu değildi, genç bir ruhun çaresizliğinin, belki de imdat çığlığının kağıda dökülmüş haliydi.
Notu, pencereden sızan solgun ışığın altında okumaya başladı. "Artık dayanmıyorum, özür dilerim." Sadece tek cümle. Tek bir cümle, bir hayatın sonunu mühürleyen. El yazısı, aceleyle yazılmış, titrek ve düzensizdi. Sanki harfler, kağıt üzerinde durmakta zorlanıyor, her an silinip gitmeye hazır gibiydiler. Esra, bir adli tıp uzmanı olarak, el yazısındaki bu titrekliği, yoğun bir stresin ve korkunun yansıması olarak yorumladı.
Esra, notu tekrar katladı ve pencereden dışarı baktı. Rüzgar, hızını kesmeden esmeye devam ediyor, adeta bu sırrı çözmesi için onu acele ettiriyordu. Not kağıdını incelemeye devam etti. Kağıt, Ayşe'nin defterlerinden birinden koparılmış sıradan bir sayfaydı. Kenarlarındaki yırtıklar, kağıdın aceleyle ve özensizce koparıldığını gösteriyordu. Kağıdın üzerinde, daha önceden kurşun kalemle yazılıp silinmiş soru çözümleri de belli belirsiz seçiliyordu. Anlaşılan Ayşe, bu kağıdı müsvedde olarak kullanmıştı.
Esra, notu bir kez daha okudu. "Artık dayanmıyorum, özür dilerim." Bu sözlerde, derin bir üzüntü ve pişmanlık hakimdi.
***
[[geri dön |Detaylar]]
(set: $intihar to true)Esra'nın bakışları, masanın üzerinde devrilmiş duran termosa kaydı. Sıradan, metalik gri renkte, her öğrencinin çantasında bulunabilecek türden bir termostu. Ancak, bu sıradan nesne, şimdi ölümün soğuk gölgesinde, tekinsiz bir anlam kazanmıştı. Genç kızın hemen yanı başında, sanki son bir yudum alınmış da aceleyle bırakılmış gibi duruyordu. Kapağı, gelişigüzel bir şekilde kenara fırlatılmıştı.
Esra, eldivenli elleriyle termosa doğru uzandı. Dikkatle, parmak izi bırakmamaya özen göstererek termosun gövdesini kavradı. Metalin soğukluğu, eldivenlerin arasından bile hissediliyordu. Yavaşça termosu kaldırdı ve kapağı açık ucunu burnuna yaklaştırdı. Çok hafif, belli belirsiz bir koku geliyordu. İlk anda tanıdık gelmeyen, ama bir o kadar da rahatsız edici bir koku.
Esra, kokuyu tanımlamak için zihnini zorladı. Bu koku, ne çiçek kokusuna benziyordu, ne de meyve kokusuna. Daha çok... acı bir koku, keskin ve genzi yakan bir kimyasal kokusuydu sanki. Birden, Esra'nın gözleri büyüdü. Bu kokuyu biliyordu. Acı badem! Bu, potasyum siyanürün kokusuydu. Ölümcül bir zehir.
Termosu tekrar eline aldı. İçinde ne kadar sıvı kaldığını görmek için hafifçe çalkaladı. Çok az, belki de sadece birkaç yudum kalmıştı. Demek ki Ayşe, zehirli sıvının çoğunu içmişti.
Esra, termosun dış yüzeyini incelemeye başladı. Üzerinde herhangi bir parmak izi var mıydı? Ya da zorla tutulduğuna dair bir işaret? Termosun üzerinde, sıradan kullanım izleri dışında, göze çarpan bir şey yoktu. Markası ve modeli de, her yerde bulunabilecek türdendi.
Esra'nın aklında bin bir soru vardı. Bu zehir, termosa nasıl girmişti? Kendi isteğiyle mi?
Esra, termostan bir örnek almak için çantasından steril bir kap çıkardı. Dikkatlice, kalan sıvıdan bir miktar alıp kabı kapattı. Bu örnek, laboratuvarda analiz edilecek ve zehrin kesin türü belirlenecekti.
***
[[geri dön |Detaylar]]
(set: $termos to true)Esra, genç kızın cansız bedeninin başında dururken, etüt salonunun kasvetli havası üzerine çöküyordu. İlk incelemesini tamamlamış, intihar notunu ve termosu delil torbalarına yerleştirmişti. Ancak, tecrübeli bir adli tıp uzmanı olarak, bir şeylerin eksik olduğunu hissediyordu. Belki de ilk bakışta gözden kaçırdığı bir detay, bu trajik olayın seyrini değiştirebilirdi.
Gözlerini etüt salonunda gezdirdi. Burası, öğrencilerin ders çalıştığı, hayaller kurduğu, geleceklerini şekillendirdiği bir yer olmalıydı. Şimdi ise, ölümün soğuk nefesi sinmişti her köşesine. Sıraların üzerinde açık unutulmuş kitaplar, yarım bırakılmış problemler, karalanmış kağıtlar... Hepsi, aniden kesintiye uğramış bir yaşamın izlerini taşıyordu.
Esra, Ayşe'nin sırasına doğru ilerledi. Masanın üzerinde, birkaç ders kitabı, bir defter ve kalemler vardı. Kitaplar, düzenli bir şekilde üst üste konmuştu. Defterin sayfaları arasında, özenle yazılmış notlar ve formüller göze çarpıyordu. Ayşe, çalışkan bir öğrenci olmalıydı. Peki, ne olmuştu da, bu genç kız, hayatının baharında, tüm bu emeklerini ve hayallerini geride bırakıp gitmişti?
Esra, masanın üzerindeki kitapları tek tek inceledi. Kimya, matematik, fizik... Hepsi de fen lisesi müfredatına uygun ders kitaplarıydı. Kitapların kenarlarında, Ayşe'nin çalışma alışkanlıklarını yansıtan küçük notlar ve işaretler vardı. Ancak, göze çarpan bir şey yoktu.
Masayı daha dikkatli incelediğinde, gözüne bir ayrıntı takıldı. Sıranın altında, neredeyse görünmeyen bir yerde, küçük bir kağıt parçası duruyordu. Esra, eğilip kağıdı aldı. Buruşmuş ve yırtılmış bir kağıt parçasıydı. Üzerinde, aceleyle yazılmış birkaç kelime vardı: "Saat 21:00, kütüphane."
Esra, kağıt parçasını elinde evirip çevirdi. Bu not, kimin için yazılmıştı? Ayşe, saat 21:00'de kütüphanede biriyle mi buluşacaktı? Yoksa, bu not, bambaşka bir olaya mı aitti?
Etüt salonunun diğer sıralarına da göz gezdirdi. Her şey, olağan görünüyordu. Duvarlarda, öğrencilerin motivasyonunu artırmak için asılmış posterler ve özlü sözler vardı. Pencerenin kenarındaki çiçekler, solmaya yüz tutmuştu. Anlaşılan, son birkaç gündür kimse onlarla ilgilenmemişti.
Esra, Ayşe'nin bedeninin bulunduğu yere geri döndü. Genç kızın üzerinde, okul üniforması vardı. Üniformada herhangi bir yırtık, leke veya boğuşma izi göze çarpmıyordu. Ayşe'nin ellerini inceledi. Tırnaklarının arasında herhangi bir doku kalıntısı yoktu.
Etüt salonunun kapısına doğru yürüdü. Kapının üzerinde, içeride ders çalışıldığını gösteren bir uyarı levhası asılıydı. Kapının kolunda veya etrafında, olağandışı bir şey yoktu.
Esra, derin bir nefes aldı. Etüt salonunda yaptığı detaylı inceleme, maalesef yeni bir ipucu sağlamamıştı.
***
[[geri dön |Detaylar]]
(set: $etraf to true)Esra'nın dikkati, Ayşe'nin sırt çantasından etrafa saçılmış eşyaların arasında duran kimya kitabına yöneldi. Kalın ciltli, parlak kapaklı bir ders kitabıydı. Ölümün soğuk gölgesinin düştüğü bu etüt salonunda, bilimin aydınlık dünyasına açılan bir kapı gibi duruyordu.
Esra, kitabı yerden aldı ve sayfalarını yavaşça çevirmeye başladı. Kitap, organik kimya konularını kapsıyordu. Sayfalar arasında, Ayşe'nin düzenli el yazısıyla aldığı notlar, altını çizdiği önemli cümleler ve çözdüğü problemler göze çarpıyordu. Anlaşılan, Ayşe kimya dersine önem veren, çalışkan bir öğrenciydi.
Kitabın arasına sıkıştırılmış küçük bir kağıt parçası, Esra'nın dikkatini çekti. Kağıdı dikkatlice çıkardı ve üzerine yazılmış formüle baktı: KCN. Potasyum Siyanür. Esra'nın kalbi hızla çarpmaya başladı. Bu, termostan gelen acı badem kokusunun kaynağı olabilirdi. Potasyum siyanür, çok hızlı etki eden, ölümcül bir zehirdi.
Esra, formülün yazılı olduğu kağıdı inceledi. Sıradan bir kağıt parçasıydı, muhtemelen bir defterden koparılmıştı. Üzerinde, formülün dışında başka bir şey yazmıyordu.
Esra, kimya kitabını daha detaylı incelemeye başladı. Acaba bu zehirle ilgili bir bilgi, bir ipucu var mıydı kitabın içinde? Sayfaları hızla çevirirken, siyanür bileşiklerinin anlatıldığı bölüme geldi. Kitapta, potasyum siyanürün özellikleri, kullanım alanları ve toksik etkileri detaylı bir şekilde açıklanıyordu.
Sayfanın kenarına, Ayşe'nin el yazısıyla alınmış bir not, Esra'nın gözüne çarptı: "Dikkat: Çok zehirli! Ölümcül doz: 150-200 mg." Bu not, Ayşe'nin bu madde hakkında bilgi sahibi olduğunu gösteriyordu. Peki ama neden? Bu bilgiyi, bir deney için mi kullanacaktı, yoksa...?
Kitabı ve formülün yazılı olduğu kağıdı delil torbasına koydu. Bu kitap, artık sadece bir ders kitabı değildi.
***
[[geri dön |Detaylar]]
(set: $formul to true)Etüt salonunun sessizliği, Esra'nın düşünceleriyle bozuluyordu. Genç kızın ölümü, ardında birçok soru işareti bırakmıştı. İntihar notu, termos, kimya kitabı... Esra'nın bakışları, şimdi de Ayşe'nin sırt çantasına yöneldi. Çanta, sıranın hemen yanına, yere düşmüş bir halde duruyordu. Ağzı açık kalmış, içindeki eşyalar etrafa saçılmıştı.
Esra, eldivenli elleriyle çantayı dikkatlice yerden aldı. Kumaş, sıradan bir öğrenci çantasıydı, üzerinde herhangi bir yırtık veya hasar yoktu. Çantanın içindekileri incelemeye başladı. Birkaç ders kitabı, defterler, kalem kutusu... Her şey, bir öğrencinin çantasında bulunabilecek türden, sıradan eşyalardı.
Defterlerin arasında, Esra'nın dikkatini çeken bir günlük oldu. Kapağında, el yazısıyla "Ayşe'nin Günlüğü" yazıyordu. Esra, günlüğü eline aldı ve sayfalarını karıştırmaya başladı. Günlük, Ayşe'nin son birkaç aydaki yaşantısını, düşüncelerini ve duygularını yansıtıyordu.
Sayfalar arasında ilerledikçe, Esra, Ayşe'nin iç dünyasına dair ipuçları bulmaya başladı. Genç kız, derslerindeki başarısından, arkadaşlarıyla ilişkilerinden, ailesiyle yaşadığı küçük sorunlardan bahsediyordu. Ancak, göze çarpan bir şey vardı: Son günlerde Ayşe, kendini oldukça stresli ve mutsuz hissediyordu. Günlüğün bir sayfasında, "Üzerimdeki baskı çok fazla. Artık kaldıramıyorum" yazıyordu.
Esra, günlüğün son sayfasına geldiğinde, tarih kısmında bugünün tarihi olduğunu gördü. Ancak sayfa boştu. Ayşe, o gün yaşadıklarını yazmamıştı.
Çantanın içindeki diğer eşyaları da inceledi. Cüzdanında, bir miktar para, öğrenci kimliği ve birkaç fotoğraf vardı. Fotoğraflarda, Ayşe'nin ailesi ve arkadaşlarıyla çekilmiş mutlu anları görünüyordu. Çantada cepteflofonu bulunuyordu. Esra, telefonu eline aldı ve açmaya çalıştı. Ancak, ekran karanlıktı. Telefonun şarjı bitmişti.
Çantanın en dibinde, küçük bir kağıt parçası buldu. Katlanmış kağıdı açtı ve üzerinde yazanları okudu. Bu, el yazısıyla yazılmış bir nottu: "Yarın akşam için sözünü unutma. Önemli." Notun altında imza yoktu.
Çantayı kapattı ve delil torbasına koydu. Ayşe'nin çantası, onun hayatına açılan bir pencere gibiydi. İçindeki eşyalar, genç kızın kişiliğine, ilişkilerine ve son zamanlarda yaşadığı ruh haline dair önemli ipuçları barındırıyordu.
***
[[geri dön |Detaylar]]
(set: $canta to true)Esra, Kütahya Adli Tıp Kurumu'nun steril koridorlarında, gergin adımlarla laboratuvar bölümüne doğru ilerliyordu. Elinde, Ayşe'nin ölümüne dair sırları barındıran delillerin analiz sonuçlarını içeren rapor vardı. Her bir sayfa, genç kızın son saatlerine dair yeni bir bilgi, belki de katilin kimliğine dair bir ipucu sunabilirdi.
Laboratuvar teknisyeni, Esra'yı kapıda karşıladı. Yüzünde, her zamanki dostça ifadeden farklı, ciddi ve endişeli bir bakış vardı. "Sonuçlar beklediğimizden biraz... farklı çıktı, Esra Hanım," dedi teknisyen, raporu uzatırken.
Esra, raporu titreyen elleriyle aldı ve okumaya başladı. İlk sayfa, termostan alınan sıvının analiziyle ilgiliydi. Beklendiği gibi, sıvı potasyum siyanür içeriyordu. Hem de yüksek konsantrasyonda. Ölümcül dozun çok üzerinde. Bu, Ayşe'nin zehri bir anda içtiğini ve çok kısa sürede etkisini gösterdiğini kanıtlıyordu.
İkinci sayfada, el yazısı analizinin sonuçları yer alıyordu. İntihar notu, Ayşe'nin defterlerinden alınan el yazısı örnekleriyle ve müsvedde kağıttaki silinmiş soru çözümleri yazısı ile karşılaştırılmıştı. Sonuç kesindi: İntihar notu Ayşe'ye ait değildi. Not kağıdında ki silinmiş soru çözümlerinin el yazısı ile intihar notunda ki el yazısı farklıydı ve her iki el yazısı da Ayşe'nin el yazısı ile uyuşmuyordu. Esra'nın kalbi hızla çarpmaya başladı. Bu, olayın bir cinayet olduğunu ve birinin ustaca intihar süsü vermeye çalıştığını gösteriyordu.
Üçüncü sayfada ise parmak izi analizleri vardı. Termos, kalem ve kimya kitabının üzerinde yapılan detaylı incelemelerde, Ayşe'ninkiler dışında belirgin bir parmak izine rastlanamamıştı. Bu, katilin son derece dikkatli ve profesyonel olduğunu ya da olay yerinde eldiven kullandığını gösteriyordu.
Esra, raporu kapattı ve derin bir nefes aldı. Laboratuvar sonuçları, olayın karanlık yüzünü daha da netleştirmişti. Ayşe, zehirlenerek öldürülmüş ve birileri onun ölümünü intihar gibi göstermeye çalışmıştı. Katil, zeki ve soğukkanlı biri olmalıydı.
Pencereden dışarı baktı. Kütahya Adli Tıp Kurumu'nun bahçesinde, sonbahar rüzgarı yaprakları savuruyordu. Tıpkı etüt salonunda olduğu gibi. Esra'nın zihni, şimdi bu rüzgarın savurduğu yapraklar gibi, şüpheliler, deliller ve ihtimaller arasında savruluyordu.
Bu sonuçlar, soruşturmanın sadece başlangıcıydı. Esra, şimdi daha da kararlıydı. Katilin kim olduğunu ve Ayşe'ye neden böyle bir tuzak kurduğunu bulmak zorundaydı. Adaletin yerini bulması için, bu ölümcül sır perdesini aralamalıydı.
***
[[geri dön |Detaylar]]
(set: $laboratuvar to true)Esra, Ayşe'nin çantasından çıkan günlüğü eline aldı. Kapağındaki "Ayşe'nin Günlüğü" yazısı, genç kızın titiz el yazısını yansıtıyordu. Günlüğün sayfalarını çevirdikçe, Ayşe'nin hayatına, düşüncelerine ve hayallerine açılan bir pencereden içeri bakıyormuş gibi hissetti.
İlk sayfalarda, Ayşe'nin okul hayatı, derslerdeki başarısı ve arkadaşlarıyla ilişkileri hakkında neşeli notlar vardı. Arkadaş grubuyla yaptığı gezmeler, katıldığı okul etkinlikleri ve sevdiği müzikler hakkında yazmıştı. Özellikle, yakın arkadaşı Selin'den sıkça bahsediyordu. Birlikte ders çalıştıklarını, dertleştiklerini ve gelecek hayalleri kurduklarını anlatıyordu.
Ancak, sayfalar ilerledikçe, Ayşe'nin ruh halindeki değişim göze çarpıyordu. Son bir aydır, yazdıkları daha karamsar bir hal almıştı. Ailesiyle yaşadığı sorunlardan, özellikle de babasının beklentilerini karşılamak için hissettiği baskıdan bahsediyordu. Bir sayfada, "Babam, her zaman en iyisi olmamı istiyor. Ama ben artık yoruldum. Kendi istediğim gibi yaşamak istiyorum," diye yazmıştı.
Başka bir sayfada ise, erkek arkadaşı Deniz ile yaşadığı sorunları anlatıyordu. Deniz'i çok sevdiği her halinden belli oluyordu ama ilişkilerinde pürüzler olduğu da aşikardı. Kıskançlıklar, anlaşmazlıklar ve araya giren soğukluk... Birkaç gün önce, Deniz'le büyük bir kavga ettiklerini ve ayrıldıklarını yazmıştı. "Deniz'le ayrıldık. Kalbim çok acıyor. Onu çok özlüyorum," satırları, Esra'nın yüreğine dokundu.
Ancak, son bir haftadır yazdıkları, aralarının düzelmeye başladığına işaret ediyordu. Deniz'in onu ne kadar sevdiğini, onsuz yapamadığını ve barışmak istediğini anlatan satırlar vardı. Ayşe de onu affetmeye meyilli görünüyordu. Son olarak, bugünün tarihini taşıyan sayfanın bir önceki sayfasında, "Deniz'le konuştum. Sanırım her şey yoluna girecek. Yarın akşam buluşup konuşacağız," yazıyordu. Bu not, çantasında bulunan "Yarın akşam için sözünü unutma. Önemli." yazılı not kağıdıyla uyuşuyordu.
Günlüğü kapattı. Ayşe'nin hayatındaki iniş çıkışlar, yaşadığı sorunlar ve son zamanlardaki ruh hali hakkında bir fikir edinmişti. Ayşe, her genç kız gibi, hayalleri, umutları ve korkuları olan, hayat dolu bir kızdı. Ailesinin baskısı, arkadaşlık ilişkilerindeki sorunlar ve sevgilisiyle yaşadığı gelgitler, onu zorlamış olsa da, intihar edecek kadar karamsar görünmüyordu. Özellikle de Deniz'le barışma ihtimali varken...
***
[[geri dön |Detaylar]]
(set: $gunluk to true)Esra, Ayşe'nin çantasında bulduğu, şarjı bitmiş telefonu eline aldı. Siyah, sade bir telefondu, günümüz gençlerinin kullandığı yaygın modellerden biri. Ekranı kapalı olsa da, bu küçük cihazın, Ayşe'nin son saatlerine dair önemli ipuçları barındırıyor olabileceğini düşündü.
Telefonu hemen inceleme şansı yoktu, önce şarj edilmesi ve muhtemelen şifresinin kırılması gerekecekti. Bu işi, emniyetteki siber suçlarla mücadele şubesindeki meslektaşlarına bırakacaktı. Ancak, telefonu teslim etmeden önce, fiziksel olarak incelemek istedi.
Telefonun kasasında herhangi bir çatlak, kırık veya darbe izi yoktu. Ayşe, telefonunu temiz ve özenli kullanmışa benziyordu. SIM kart yuvasını açtı ve kartı dikkatlice çıkardı. Bu kart, Ayşe'nin tüm arama kayıtlarını, mesajlarını ve belki de internet geçmişini barındırıyordu.
Telefonu ve SIM kartı ayrı ayrı delil torbalarına yerleştirdi ve üzerine gerekli bilgileri not etti. Bunlar, en kısa sürede siber suçlarla mücadele şubesine gönderilecekti. Esra, meslektaşlarına, özellikle son bir haftadaki arama ve mesaj kayıtlarının incelenmesini ve silinmiş olabilecek verilerin kurtarılmasını rica edecekti.
Birkaç saat sonra, siber suçlarla mücadele şubesinden beklediği rapor geldi. Telefonun şarjı doldurulmuş, şifresi kırılmış ve içeriği detaylı bir şekilde incelenmişti. Raporda, Ayşe'nin son bir haftadaki arama kayıtları, mesajlaşmaları ve internet aktiviteleri yer alıyordu.
Esra, raporu dikkatlice okumaya başladı. İlk bakışta, göze çarpan bir şey yoktu. Ayşe, çoğunlukla arkadaşları ve ailesiyle görüşmüş ve mesajlaşmıştı. Ancak, arama kayıtları bölümünde, Deniz'in olay günü Ayşe'yi üç kez aradığı, fakat ulaşılamadığı bilgisi göze çarpıyordu. Deniz neden Ayşe'ye ulaşamamıştı? Telefonu mu kapalıydı, yoksa Ayşe bilerek mi cevap vermemişti?
Silinmiş mesajlar bölümüne geldiğinde, Esra'nın dikkati bir mesaj üzerinde yoğunlaştı. Mesaj, Ayşe'nin en yakın arkadaşı Selin'den gelmiş gibi görünüyordu ve ifadeyi içeriyordu: "Anladım, Sezar atları 3 mil geriye çekmiş." Mesajın gönderim tarihi, olaydan bir gün öncesini gösteriyordu.
Esra, kaşlarını çattı. Bu ne anlama geliyordu? "Sezar atları 3 mil geriye çekmiş..." Bu şifreli mesaj, Selin ile Ayşe arasında bir sırrı mı saklıyordu?
Raporda, bu mesajın silinmiş olduğu ve siber suçlarla mücadele şubesindeki uzmanlar tarafından kurtarıldığı belirtiliyordu. Mesajın hemen ardından, Selin'den gelen başka bir mesaj daha vardı ama o silinmemişti. Mesajda şu yazıyordu: "Deniz'le konuştum, yarın akşam onunla buluşacağım. Sen de yarın akşamki planı unutma"
Esra'nın zihninde şimşekler çaktı. Bu mesajlar, Ayşe'nin çantasında bulunan "Yarın akşam için sözünü unutma. Önemli." notuyla ve günlüğünde bahsettiği Deniz ile buluşmasıyla bağlantılı olabilirdi. Ancak Deniz'in Ayşe'yi olay günü üç kez aramış ve ulaşamamış olması, kafasını karıştırdı
***
[[geri dön |Detaylar]]
(set: $telefon to true)Esra, Ayşe'nin babası Yılmaz Bey ile görüşmek üzere emniyetteki sorgu odasına girdi. Yılmaz Bey, orta yaşlı, sert bakışlı ve endişeli bir adamdı. Gözleri, kızının ani ölümünün yarattığı acıyla kızarmıştı.
Esra: Yılmaz Bey, başınız sağ olsun. Kızınız Ayşe'nin ölümüyle ilgili soruşturma kapsamında sizinle görüşmemiz gerekiyor.
Yılmaz Bey: Sağ olun. Ne isterseniz sorun, elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışacağım.
Esra: Ayşe ile ilişkiniz nasıldı? Son zamanlarda aranızda herhangi bir sorun var mıydı?
Yılmaz Bey: Ayşe benim gözbebeğimdi. Çok zeki ve çalışkan bir kızdı. Onunla gurur duyuyordum. Aramızda her baba-kız gibi ufak tefek tartışmalar olurdu, ama önemli bir sorunumuz yoktu.
Esra: Günlüğünde, üzerindeki baskıdan şikayetçi olduğunu yazmış. Sizin beklentilerinizin onu zorladığından bahsetmiş. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Yılmaz Bey: Evet, ben Ayşe'nin başarılı olmasını istiyordum. İyi bir üniversiteye gitmesini, iyi bir meslek sahibi olmasını istiyordum. Belki biraz fazla üstüne gitmiş olabilirim. Ama her baba gibi, ben de onun iyiliğini düşünüyordum. Kesinlikle kötü niyetim yoktu.
Esra: Ayşe'nin Deniz adında bir erkek arkadaşı varmış. Bu ilişkiyi onaylıyor muydunuz?
Yılmaz Bey: Evet, Deniz'i tanıyordum. İyi bir çocuğa benziyordu. Ayşe'nin onunla görüşmesine karşı çıkmıyordum.
Esra: Ayşe'nin, Deniz'den bir süre önce ayrıldığını, ancak son zamanlarda barışma ihtimallerinin olduğunu biliyoruz. Bu konuda bilginiz var mıydı?
Yılmaz Bey: Evet, Ayşe bana Deniz'le ayrıldıklarını söylemişti. Üzgündü ama toparlanacak gibiydi. Sonra tekrar görüşmeye başladıklarını da söylemişti.
Esra: Ayşe'nin kimya dersine ilgisi nasıldı? Kimya öğretmeniyle veya okulun kimya laboratuvarıyla ilgili herhangi bir şeyden bahsetmiş miydi?
Yılmaz Bey: Ayşe, fen derslerinde başarılıydı. Kimyayı da severdi. Ama laboratuvarla ilgili özel bir şey anlattığını hatırlamıyorum.
Esra: Son olarak, Ayşe'nin arkadaşı Selin hakkında ne düşünüyorsunuz? Selin ile Ayşe'nin arası nasıldı?
Yılmaz Bey: Selin'i de tanıyorum. Ayşe'nin en yakın arkadaşıydı. Sık sık görüşürlerdi, birlikte ders çalışırlardı. İyi bir kız gibi görünüyordu.
Esra: Yılmaz Bey, verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim. Sizinle tekrar iletişime geçmemiz gerekebilir.
Yılmaz Bey: Umarım katili bir an önce bulursunuz. Kızımın ölümüne kim sebep olduysa, cezasını çeksin.
[[geri dön |Detaylar]]Esra, genç ve sarsılmış görünen Deniz'i sorgu odasına aldı. Deniz, Ayşe'nin eski erkek arkadaşıydı ve olay gününden beri perişan bir haldeydi. Gözleri ağlamaktan kızarmış, yüzünde derin bir üzüntü ifadesi vardı.
Esra: Deniz, başınız sağ olsun. Ayşe'nin ölümüyle ilgili soruşturma kapsamında seninle de görüşmemiz gerekiyor.
Deniz: Başımız sağ olsun... Ne soracaksanız sorun, lütfen.
Esra: Ayşe ile ne zamandır beraberdiniz? İlişkiniz nasıldı?
Deniz: İki yıldır birlikteydik. Onu çok seviyordum. Çok iyi anlaşıyorduk, her şeyimizi paylaşırdık.
Esra: Bir süre önce ayrıldığınızı, ancak son zamanlarda barışma ihtimalinizin olduğunu biliyoruz. Bize bu ayrılık sürecinden bahseder misin?
Deniz: Evet, bir ay kadar önce ayrılmıştık. Benim yüzümden... (Gözleri doluyor) Bazı hatalar yaptım. Ayşe'yi çok kırdım.
Esra: Ne tür hatalar?
Deniz: Kıskançlık... Fazla üstüne gidiyordum. Onu çok sevdiğim için kaybetmekten korkuyordum. Ama bu korku, onu benden uzaklaştırdı. Sonra çok pişman oldum. Ayşe'siz yapamayacağımı anladım.
Esra: Ayşe'yi geri kazanmak için ne yaptın?
Deniz: Onunla konuştum, özür diledim. Beni affetmesi için yalvardım. O da beni seviyordu, ama zamana ihtiyacı olduğunu söyledi.
Esra: Son günlerde aranız nasıldı?
Deniz: Düzelmeye başlamıştı. Tekrar görüşmeye başlamıştık. Hatta olaydan bir gün önce, uzun uzun konuştuk. Bana ikinci bir şans verecekti. Çok mutluydum.
Esra: Olay günü Ayşe'yi üç kez aramışsın, ama ulaşamamışsın. Neden aramıştın?
Deniz: Evet, aradım. O gün onunla buluşup, geleceğimiz hakkında konuşmak istiyordum. Akşam yemeği için sözleşmiştik. Ama tüm aramalarım yanıtsız kaldı ulaşamadım bir türlü. Günlüğünde ki o kısım yarın akşam buluşma kısmı için.
Esra: Günlüğünde, "Deniz'le konuştum. Sanırım her şey yoluna girecek. Yarın akşam buluşup konuşacağız," yazmış. Ayrıca, çantasında "Yarın akşam için sözünü unutma. Önemli" yazan bir not bulundu. Tüm bunlar sizin buluşmanızla ilgili olabilir mi?
Deniz: Evet, muhtemelen. Yarın akşam buluşup konuşacaktık dediğim gibi.
Esra: Ayşe'nin yakın arkadaşı Selin ile aran nasıl?
Deniz: Selin, Ayşe'nin en yakın arkadaşı. İyi bir kız. Ayşe ile birlikteyken, onunla da arkadaştık.
Esra: Ayşe ile ayrılığınız süresince, Selin ile hiç görüştün mü?
Deniz: Evet, birkaç kez karşılaştık. Ayşe'yi soruyordu. Onunla konuşmamı, onu üzmemem gerektiğini söylüyordu.
Esra: Selin'in sana karşı arkadaşlıktan öte bir ilgisi olduğunu hiç hissettin mi?
Deniz: Yani... Belki biraz. Birkaç kere bana karşı daha yakın davrandı. Mesajlarında da samimi şeyler yazıyordu. Ama ben bunu çok önemsemedim. Çünkü aklım fikrim Ayşe'deydi. Ve açıkcası Selin'in bana olan tavırları son zamanlar da değişmişti. Ayşe ile tekrar barışmaya başladığımızı anladığından beri soğuk ve normal davranmaya başlamıştı.
Esra: Ayşe'nin ölümünden sonra, Selin'le hiç konuştun mu?
Deniz: Evet, konuştum. O da çok üzgündü. Birbirimize destek olmaya çalıştık.
Esra: Olay günü, yani Ayşe'nin öldüğü gün, neredeydin? Ne yapıyordun?
Deniz: Akşam saatlerinde, arkadaşlarımla kafede oturuyordum. Sonra eve geçtim. Telefonum hep yanımdaydı. Ayşe'den haber bekliyordum.
Esra: Ayşe'nin ailesiyle aran nasıldı? Seni onaylıyorlar mıydı?
Deniz: Evet, Ayşe'nin ailesiyle tanışmıştım. Beni severlerdi. İlişkimize karşı bir sorunları yoktu.
Esra: Ayşe'nin kimya dersine olan ilgisi hakkında ne biliyorsun? Okulun kimya laboratuvarı veya potasyum siyanür hakkında sana hiç bahsetmiş miydi?
Deniz: Ayşe, fen derslerinde başarılıydı. Kimyayı da severdi. Ama laboratuvar hakkında özel bir şey anlattığını hatırlamıyorum. Potasyum siyanür mü? O da ne?
Esra: Şimdilik bu kadar. Verdiğin bilgiler için teşekkür ederim. Tekrar iletişime geçmemiz gerekebilir.
Deniz: Ayşe'yi kimin öldürdüğünü bulabilecek misiniz?
Esra: Elimizden geleni yapacağız.
[[geri dön |Detaylar]]Esra, Selin'i sorgu odasına aldığında, genç kızın bitkin ve perişan hali hemen göze çarpıyordu. Gözleri ağlamaktan şişmiş ve kızarmıştı, yüzünde ise derin bir keder ifadesi vardı. Ayşe'nin en yakın arkadaşını kaybetmenin acısını derinden yaşadığı belliydi.
Esra: Selin, başınız sağ olsun. Yaşadığın acıyı anlayabiliyorum. Ayşe'nin ölümüyle ilgili soruşturma kapsamında seninle de görüşmemiz gerekiyor.
Selin: Başımız sağ olsun... Ayşe benim en yakın arkadaşımdı. Bunu yapanın bir an önce bulunmasını istiyorum.
Esra: Elimizden geleni yapıyoruz. Sen de bize yardımcı olursan, bu süreci hızlandırabiliriz. Ayşe ile ne zamandır arkadaştınız?
Selin: Altı yıldır... Aynı mahallede büyüdük, aynı okula gittik. Her şeyimizi paylaşırdık, birbirimizden hiç sır saklamazdık.
Esra: Son zamanlarda aranız nasıldı? Herhangi bir sorun var mıydı aranızda?
Selin: Hayır, hiçbir sorunumuz yoktu. Her zamanki gibiydik. Sadece... Ayşe son zamanlarda biraz dalgındı.
Esra: Dalgın mıydı? Neden dalgın olduğunu sana hiç söyledi mi?
Selin: Tam olarak bilmiyorum. Sanırım, Deniz'le aralarında bazı sorunlar vardı. Bir de ailesi, özellikle de babası, dersleri konusunda ona çok baskı yapıyordu.
Esra: Deniz'le ilişkisinden haberin vardı, değil mi? Bir ara ayrıldıklarını, sonra tekrar barışmaya çalıştıklarını biliyoruz.
Selin: Evet, biliyordum. Ayşe bana her şeyi anlatırdı. Deniz'le ayrıldıklarında çok üzülmüştü. Ama sonra tekrar görüşmeye başladılar. Ayşe, Deniz'i çok seviyordu.
Esra: Sen Deniz'i tanıyor musun? Onunla hiç görüştün mü?
Selin: Evet, tanıyorum. Ayşe'nin erkek arkadaşı olarak tanıdım. Birkaç kez birlikte dışarı çıktık, hep beraber vakit geçirdik.
Esra: Ayşe ile Deniz'in ayrılığının ardından Deniz'le hiç yalnız görüştünüz mü?
Selin: Şey... Birkaç kez karşılaştık diyelim. O da tesadüfen. Ayşe'yi soruyordu, ben de ona iyi olduğunu söylüyordum.
Esra: Peki, "Deniz'le konuştum, yarın akşam onunla buluşacağım. Sen de yarın akşamki planı unutma." Bu mesajı hatırlıyor musun?
Selin: ) Evet, hatırlıyorum. Ayşe'ye, Deniz'le buluşacağımı söylemiştim.
Esra: Neden Deniz'le buluşacaktın?
Selin: Şey... Ayşe'nin durumunu konuşmak için. Deniz de onu merak ediyordu. Ben de ikisinin arasını düzeltmeye çalışıyordum. Ayşe'ye de o akşam başka bir planı olduğunu ve bu yüzden benle gelemeyeceğini söyledim.
Esra: Başka bir planı mı? Neymiş o plan?
Selin: Bilmiyorum. Bana söylemedi. Sadece "önemli bir şey" olduğunu söyledi.
Esra: Sen, Ayşe'nin o akşam Deniz'le buluşacağını düşünüyordun o halde, öyle mi?
Selin: Evet... Yani, öyle sanıyordum. Ama galiba buluşmamışlar.
Esra: Olay günü, yani 17 Ekim Salı günü, neredeydin? Ne yapıyordun?
Selin: Okuldan sonra etüt salonuna gittim. Ayşe'yle birlikte ders çalıştık. Sonra ben eve gittim.
Esra: Etüt salonunda Ayşe'nin davranışlarında herhangi bir anormallik fark ettin mi?
Selin: Hayır, her zamanki gibiydi. Sadece biraz dalgındı, o kadar.
Esra: Telefonunu incelememiz gerekiyor. Rica etsem bana verebilir misin?
Selin: Ama... İçinde özel mesajlarım var.
Esra: Merak etme, sadece Ayşe'yle olan mesajlaşmalarına ve olay günüyle ilgili olabilecek bilgilere bakacağız.
Selin: Peki, alın. Ama lütfen özel hayatıma saygı gösterin.
(Selin'in telefonundan silinmiş bir mesaj bulunur. Mesaj içeriği: "ybk liaroarj". Mesaj bilinmeyen bir numaradan gönderilmiştir.)
Esra: Selin, bu mesaj ne anlama geliyor? Kimden geldiğini hatırlıyor musun?
Selin: Bu mesaj... Şey... Erkek arkadaşımdan gelmişti.
Esra: Erkek arkadaşından mı? Ama sen Ayşe'nin ölümünden sonra çok üzgün olduğunu ve kimseyle görüşmediğini söylemiştin.
Selin: Evet, ama... Biz zaten bir süredir görüşüyorduk. Ayşe'nin ölümünden sonra da moralim bozuk olduğu için onunla konuşmak istemiştim.
Esra: Neden bu mesajı sildin?
Selin: Çünkü... Çünkü özel bir mesajdı. Kimsenin görmesini istemedim.
Esra: Erkek arkadaşının ismi ne? Numarası neden kayıtlı değil?
Selin: Şey... Ailem bu ilişkiyi onaylamıyor. Bu yüzden gizli tutuyoruz. Numarasını da o yüzden kaydetmiyorum. İsmini de şimdilik söylemesem olur mu?
Esra: Selin, bu soruşturmanın ciddiyetinin farkındasın, değil mi? Gerçekleri saklamak sana fayda sağlamaz.
Selin: Tamam, tamam, söyleyeceğim. Ama lütfen kimseye söylemeyin. Erkek arkadaşımın adı...
[[geri dön |Detaylar]]Esra, etüt sorumlusu öğretmen Hakan Bey ile görüşmek üzere okulun öğretmenler odasına gitti. Hakan Bey, kırklı yaşlarında, gözlüklü, sakin ve düşünceli bir adamdı. Ayşe'nin ölüm haberini aldığından beri sarsılmış görünüyordu.
Esra: Hakan Bey, başınız sağ olsun. Ayşe Yılmaz'ın ölümüyle ilgili soruşturma kapsamında sizinle görüşmemiz gerekiyor.
Hakan Bey: Sağ olun. Bu korkunç olay hepimizi derinden üzdü. Ayşe çok sevdiğimiz bir öğrencimizdi.
Esra: Olay günü, yani 17 Ekim Salı günü, etüt salonunda siz görevliydiniz, değil mi?
Hakan Bey: Evet, o gün etüt benden soruluydu. Saat 18:00'den 21:30'a kadar etüt salonunda görevliydim.
Esra: Ayşe'yi o gün etüt salonunda gördünüz mü?
Hakan Bey: Evet, gördüm. Ayşe, her zamanki gibi, etüt başladığında salona geldi ve bir masaya oturup çalışmaya başladı.
Esra: Ayşe'nin o günkü davranışlarında, ruh halinde dikkatinizi çeken bir şey oldu mu?
Hakan Bey: Hayır, herhangi bir anormallik fark etmedim. Sakin ve her zamanki gibiydi. Derslerine odaklanmıştı.
Esra: Ayşe, etüt salonunda kimlerle iletişim halindeydi? Arkadaşlarıyla konuştu mu, yoksa yalnız mıydı?
Hakan Bey: Ayşe, genellikle yalnız çalışmayı tercih eden bir öğrenciydi. O gün de tek başına oturuyordu. Arada sırada, sanırım bir arkadaşıyla, Selin'le, kısa süreli mesajlaştıklarını gördüm. Ama onun dışında kimseyle konuşmadı.
Esra: Selin de o gün etüt salonunda mıydı?
Hakan Bey: Evet, Selin de oradaydı. Ayşe'nin birkaç sıra arkasında oturuyordu.
Esra: "Saat 21:00, kütüphane" yazan bir not kağıdı bulundu Ayşe'nin sırasının altında. Bu notla ilgili bir bilginiz var mı? Ayşe'nin o gün kütüphaneye gitmeyi planladığını duydunuz mu?
Hakan Bey: Hayır, o notla ilgili bir bilgim yok. Ayşe'nin kütüphaneye gideceğinden de haberim yoktu. Zaten kütüphane, etüt saatlerinde kapalı olur. Öğrenciler, kütüphaneden yararlanmak isterlerse, ders saatleri içinde veya teneffüslerde gidebilirler.
Esra: Ayşe'nin o günkü hal ve hareketlerinden şüpheli herhangi, alışılmadık bir ayrıntı dikkatinizi çekti mi?
Hakan Bey: Dediğim gibi, Ayşe gayet normal görünüyordu. Ancak, bir ara, sanırım saat sekiz buçuk civarıydı, Ayşe'nin biraz dalgınlaştığını fark ettim. Sanki bir şey düşünüyormuş gibiydi. Ama sonra tekrar dersine odaklandı.
Esra: Hakan Bey, verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim. Sizinle tekrar iletişime geçmemiz gerekebilir.
Hakan Bey: Umarım bu olayı bir an önce aydınlatırsınız. Ayşe'nin katilinin bulunması, hepimizin yüreğine su serpecek.
[[geri dön |Detaylar]]